Bu platformdaki birçok kişinin ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir model
olan ve birkaç ay önce tecrübe ettiğim ve daha sonra satttığım aracımın
incelemesini sizlerle paylaşmak istedim;
Audi A4 2.0 TFSI Quattro S-Line
Hayatta, farkındalığı yüksek insanları heyecanlandıran özel otomobiller vardır...
Gözlerin daima üzerinde olduğu, yanımızdan geçip gittiklerinde ufukta kaybolana
kadar ardından tatlı bir tebessümle izlediğimiz...
Mitsubishi Lancer 1.8 CVT aracımdan sonra, bu heyecanı devam ettirmek adına
uzun araştırmalar ve incelemelerim sonucunda üçüncü nesil bir (B7) Audi A4 2.0
TFSI Quattro S-Line almaya karar verdim.
* Audi olması yetmezdi, A4 olmalıydı.
* A4 tek başına yetmezdi, Turbo olmalıydı.
* Turbo tek başına yetmezdi, Quattro olmalıydı.
* Tüm bunların birleşimini safkan bir alt yapıda bir zırh ile araca giydirmek
gerekirdi, o sebeple S-Line olmalıydı…
Benim gibi sıklıkla Uzakdoğu üretimi araçları tecrübe etmiş kullanıcıların, Alman
otomobillerine geçişinde bir alışma evresi gerekiyor. Kendinize bu konuda esneklik
göstermeli, zaman tanımalısınız. Öyleki; Araca biniş inişler, oturma pozisyonu,
konsol erişimleri, direksiyon hafifliği, güvenlik konuları gibi birçok detayda
farklılıkları daha ilk kullanımda gözlemlemeniz mümkün.
Bu gözlem sonucunda bir tarafın işinde daha iyi veya kötü olduğundan ziyade,
günümüzde ne kadar globalde olsa insanların yaşadıkları bölgelerle farklı
olduklarını ve bu farklılıklarını ürettikleri çıktılara yansıttıklarını görüp insanın
yaratılışındaki zenginliği ve mucizeyi görebiliyorsunuz.
İkinci el bir Audi alıyorsanız, aracın kullanım kılavuzları, broşürleri konularında ilk
sahiplerinin maalesef ki bu dokümantasyonu muhafaza etmede ne kadar bonkör
davrandıklarını görebiliyorsunuz. Konuştuğum yazıştığım onlarca kişi aynı dertten
muzdarip. Zira her ne kadar online olarak bu ihtiyaç giderilebilse de el altında bir
kitabın olmaması büyük eksiklik. Sonuç; Audi kullanıcı profili, araçlarının kullanım
kılavuzlarına ve genel dokümantasyonuna önem vermiyor saklamıyor. Veya çok iyi
saklıyor satarken dahi alıcısına teslim etmiyor
Bu araçla trafikte ilerlerken epey bir saygın oluyorsunuz ve yol vereniniz bir hayli
fazla oluyor. Bunun sebebi 0-100’ünün 7 saniye civarında olması değil. Öndeki 4
halkadan kaynaklı. Bu markanın farklı bir prestiji var. Bmw ve Mercedes’ten de
farklı bir prestij bu. İçinde biraz mütevazilik, alçak gönüllülük, biraz teknik bilgi,
biraz olgunluk barındıran…
A4’ün kalbi uzunlamasına yerleştirilmiş direkt benzin enjeksiyonlu 1984cc, 200Hp
ve 280Nm değerlerine sahip turbo motordan oluşuyor. Maksimum gücünü 5100
devirde veren araç, maksimum torkuna ise 1800 devirde ulaşıyor. Aynı motor bu
ailenin birçok spor aracında karşımıza çıkıyor (Golf GTI, Leon Cupra vb.).
Dördüncü nesil A4’lerde (2009 Yılı ve sonrası) bu motor 211Hp olarak karşımıza
çıkıyor. Motorda ve yürüyen aksamda çok büyük değişiklikler olmazken, en büyük
farklılık vites sisteminde S-Tronik(DSG) ile çift kavramalı şanzımana geçiş olmuş.
Tabi çift kavramalı şanzımanlarda sıklıkla karşılaşılan sorunlar bir önceki yani şuan
sahip olduğum ve incelemesini gerçekleştirdiğim B7 kasada neredeyse
karşılaşılması pek mümkün olmayan arızalar.
TFSI (Turbo Fuel Stratified Injection)Turbo beslemeli direkt benzin enjeksiyonlu
motorun çalışma prensibini biraz açıklamak gerekirse; yakıt, talebe bağlı olarak
kontrol edilen yüksek basınçlı bir pompa ile sağlanan bir ortak yakıt sistemi yoluyla
püskürtülüyor. Emme supaplarının arasında yer alan bir enjektörle yakıt doğrudan
yanma odasına milisaniyelik hassasiyetle ve 110 bara varan basınçla
püskürtülüyor. Yakıt/hava karışımı yanma odasında bütünüyle homojen bir şekilde
dağıtılıyor. Bu da TFSI motoru diğer motorlardan ayıran ve bütün motor
devirlerinde yüksek performans sağlayan en önemli özelliği oluyor.
Düşük sürtünmeli supap iteceklerine sahip silindir başlıkları, atmosferik beslemeli
FSI motorlara göre daha fazla hava akışı sağlayan değiştirilmiş bir emme
manifoldu şekline sahip. Bu da hem daha yumuşak çalışma hem de daha iyi
vuruntu direnci ve verimlilik sağlıyor. Bu sayede turbo motor 10.5:1'lik sıkıştırma
oranına ulaşıyor. Böylelikle hem atmosferik beslemeli hem de konvansiyonel turbo
motorlara göre termodinamik verimliliğin arttırılmasında önemli bir rol oynuyor.
Motor bloğu GG 25 gri dökme demirden üretiliyor; bu madde hem yüksek basınca
dayanıklılık hem de mükemmel ses özellikleri sağlıyor. Krank milinin iki katı hızda
dönen iki dengeleyici şaft da motorun sakinlik özelliğini telafi ediyor. Motor gücü
krank mili tarafından üçgen bir zincirle aktarılıyor; bu zincir hem yağ pompasını
hem de dengeleyici şaftları hareket ettiriyor. Bu önlemler sonucunda dört silindirli
turbo beslemeli bir motor için çok iyi titreşim özellikleri elde edilmiş olunuyor.
Maksimum tork değeri olan 280Nm, 1800 d/d ile 5000 d/d arasında elde
edilebiliyor. Bu son derece geniş tork eğrisi, bir yandan çok az vites değiştirerek
düşük yakıt tüketimiyle kullanmayı, bir yandan da güçlü bir hızlanma ve anında güç
elde etmek için çok hafif bir gaz pedalı hareketinin yeterli olmasını sağlıyor.
Araçta Alman üretici ZF'nin üretimi olan ZF 6HP19A kodlu Tiptronik 6 ileri vitesli
yağlı sistem otomatik şanzıman bulunuyor. ZF firması GETRAG'ın en büyük
rakiplerinden biri ve Şanzıman konusunda oldukça kaliteli bir üretici. Öyleki,
incelediğim araçtaki şanzıman sorunsuzluğu ve sağlamlığının, 2010'lu yıllardaki
S-Tronic(DSG) şanzımanlarda dahi olmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Direksiyonun arkasındaki F1 butonları ile motorun uyumu gayet güzel çalışıyor. Bu
aracın kalkışında ve ani ara hızlanmalarında vitesi “S”(Sport) konumuna almanızı
öneririm. Zira D modunda da agresif sürüşler yapılabiliyor fakat genel olarak bu
araçta da D modu genel anlamda ekonomi ve konforlu sürüş üzerine kurulu.
Vites geçişleri CVT’yi hatırlatırcasına hissedilmeden gerçekleşiyor. D modunda
1.800devri geçmeden yakıt tüketimi adına çok makul ve ekonomik değerler elde
edilebiliyor.
Spor sürüşlerde araç devir kesiciye girdiğinde çok kısa bir bekleme süresi
görüyorsunuz (0,2sn civarında, normal kullanıcılar belki çok farkedemeyebilirler)
Bunun sebebi, aracın şanzımanının tiptronik ve yağlı sistemden oluşuyor olması.
Spor sürüşlerde vites kolunu “S” moduna alarak ihtiyacınızı gidermenizi öneririm.
Aksi halde tiptronik oluşu sebebiyle F1 kulakçıkları zaman kaybetmenize sebep
olabilir. CVT şanzımanlardaki gibi saniselik tepkiler beklerseniz hayal kırıklığına
uğrayabilirsiniz.
Kullanılan şanzımanla ilgili daha detaylı teknik bilgiyi, üretici ZF'nin kataloğundaki
bu linkten temin edebilirsiniz.
Gelelim aracın belkide en can alıcı noktasına; Torsen T-2 Quattro sistemine...
Araç sürekli tüm tekerleklerden çekiş sistemine sahip(AWD). Dağılım %60 arkadan
itiş, %40 önden çekiş şeklinde. Bu çalışma prensibinin hayata geçebilmesi, müthiş
bir teknolojiye bağlı; Bu teknolojinin adı, Torsen-diferansiyali. İngilizce "torque"
(tork) ve "sensing" (hissetme) sözcüklerinden türetilmiş. Torsen-diferansiyali,
elektronik yardım olmaksızın kendini kitleyebilen salyangoz çarklı bir şanzıman.
Sekiz adet hareketli salyangoz çark sürtünmeye tepki vererek, Torsen-
diferansiyelini bir tür mekanik bilgisayara dönüştürüyor.
Fazla yer kaplamayacak şekilde, ön ve arka aks arasında şanzımanın içinde
konumlandırılmış ve Audi'nin boyuna yerleştirilen motorlarında, ön ve arka aks
arasında değişebilen güç dağılımını ayarlıyor. Torsen-diferansiyeli tekerleklerin
patinaj yapacağını "hisseder" ve çekici gücü saliseler içinde diğer aksa yönlendirir.
Ayrıca ön ve arka aks arasında "gerilmeyi" önlemek amacıyla, devir farklılıklarını
dengeliyor.
Bu farklılıklar örneğin virajlarda oluşuyor, çünkü daha büyük bir daire çapını kat
etmek zorunda olan ön tekerlekler daha hızlı dönmektedir.
Ayrıca bu araçtaki iki akstaki elektronik diferansiyel kilidi (EDL), gerektiğinde
tekerleklerin patinajını aks bazında önler. Birden fazla tekerlekte hız farklılıkları
olması durumunda böylece güç tek bir tekerlekte yoğunlaşır.
Quattro çekişli bir araç, tamamen kendine özgü bir üstünlüğe sahip. Quattro
sistemi, motorun tek bir beygir gücünü ya da bir Nm torkunu heba etmeden,
yüksek motor performansının her sürüş koşulunda yola aktarılmasını sağlıyor.
Dördü birden quattro çekişi itici gücü dört tekerlek arasında paylaştırıyor. Böylece
tekerlek başına yola aktarılan toplam güç azalıyor ve araç virajlar ya da ıslak
zemin gibi olağanüstü koşullar altında bile yol duruşunu koruyor.
Araç S-Line olduğu için, lastik ebatı olarak aracın standart fabrika çıkışında
235X45X17 ölçüleri yer alıyor. Yine S-Line olması sebebiyle akranlarından 3cm yere
daha yakın ve sert ayarlanmış spor süspansiyon sistemi mevcut.
Önemli bir notu bu noktada belirtmek istiyorum; Spor süspansiyon iç S-Line
seçeneği ile birlikte gelen bir özellik. Sadece dış S-Line olan araçlarda spor
süspansiyon bulunmuyor. Spor süspansiyon olmayan araçlar yolda yeterince basık
görünmedikleri için agresif görünümden ve spor kullanımından uzaklaşmış
oluyorlar.
Bir aracın İç S-Line'a sahip olup olmadığını şunlara bakarak anlayabilirsiniz; Spor
yarı deri koltuklar(Koltuklarda S-Line İşlemesi vardır), 3 kollu Spor direksiyon
(Direksiyonun alt kısmında S-Line kabartması vardır), İç tavan döşemesi koyu gri
rengindedir, araç daha serttir (spor süspansiyon sebebiyle) vb.
Kasislerde veya bozuk yollarda içeriye ses almayan, sert yapısına rağmen oldukça
konforlu bir sürüş karakteristiğine sahip.
Araçta 17’’lik S-Line 9 kollu bijon kilitli çelik jantlar fabrika çıkışlı olarak araçta yer
alıyor.
Performanslı bir kullanım istiyorsanız Turbonun devreye girmesi yeterli oluyor.
1800 devirden itibaren ayağınızın altındaki 200 beygirlik büyük gücü her an
hissedebiliyorsunuz. 1800 devirden önce araçta herhangi bir yığılma veya
kararsızlık olmazken bu şekilde kullandığınız zaman yakıt tüketimi anlamında
beklenmedik şekilde ekonomik değerler elde edebiliyorsunuz.
Gaz pedalının sonunda kick down için bir boşluk bulunuyor. Hangi viteste olursanız
olun gaza o aşamaya kadar bastığınızda aracın adeta zincirlerini kopartarak
çıldıran bir boğa edasıyla vites küçülterek şahlandığını görüyorsunuz. Quattro
olması ve dağılımın %60’ının arkada olması sebebiyle de sizi içinizden tutarak
keyifle birlikte bir anda öne fırlattığına şahit oluyorsunuz. Öyle ki, ani gaza
basmalarınızda acaba aracı durdurabilecek miyim izlenimine kapılıyorsunuz. Bu
noktada 100 km/s hızda 37 metre gibi kısa bir mesafede aracı
durdurabiliyorsunuz. Bu durma mesafesinin rakiplerinden (Bmw 3 - Mercedes C) 1
metre daha iyi olduğunu belirtelim.
Aracın hızı hissettirmeyen bir yapısı var. Öyleki, bazen yavaş olduğunu
düşündüğünüz anlarda dikiz aynasına baktığınızda trafiği veya beraber
yürüdüğünüz bir araçla aranızdaki oluşan farkı gördüğünüzde hızınızı
anlayabiliyorsunuz.
0-100 km/s hızlanmasını 7,5 saniye gibi bir değerde tamamlayan aracın katalog
verisi olarak son hızı 235 km/s olarak gösterilse de, otoyol denemelerinde
rahatlıkla 260’lı değerleri görebiliyorsunuz.
A4 2.0 TFSI performans anlamında Chip Tuning ve diğer modifiyelere çok olumlu
sonuçlar veren bir yapıda olması sebebiyle tuning dünyasında tanınan, bilinen bir
ünvana sahip.
İlk bakışta eksik parça varmış gibi görünen aracın ön sis farlarının iç kısımlarındaki
boşluklar, kasıtlı olarak intercoolera hava girişi için bırakılmış alanlardan oluşuyor.
Arkadaki egzoz çıkışları aracın genel karakteristiğini ve gücünü gösterir biçimde
tasarlanmış. Bu nesil araçların güçlü versiyonlarının bu şekilde çift çıkışa sahip
olduğunu ve trafikte bu araçların hüsranına uğramamak için fazla sıkıştırılmaması
gerektiğini biliyoruz
Üçüncü nesil A4 (B7) 2001 yılında Euro-NCAP çarpışma testlerinde 4 yıldızla
değerlendirildi. Rakipleri Bmw 3 Serisi ve Mercedes C serisinin de aynı şekilde 4
yıldızla değerlendirildiğini görüyoruz.
Bu çarpışma testlerinde son yıllara nazaran eskiden yıldız almak ya daha zordu, ya
da günümüzde işin sırrını çözen firmalar A-B sınıfı araçlarına dahi kolaylıkla 5 yıldız
alabiliyorlar. İşin sırrımı çözüldü, yoksa eskiden NCAP kriterleri daha mı az esnek
ve katıydı ona siz karar verin lütfen…
Aracımda ABS, EBD, Fren destek sistemi, ESP, ASR, Elektronik Diferansiyel Kilidi
(EDL), Sürücü, Yolcu, Yan ve Perde hava yastıkları olmak üzere toplam 6 adet hava
yastığı bulunuyor.
Araç 2005 model olmasına karşın iç mekanda kullanılan malzemeler marka
kimliğine yakışır düzeyde. Üretiminin üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen
kaliteli bir işçilik ve malzeme kullanıldığını rahatlıkla görebiliyorsunuz.